Koşmak
Koşu sporuna başlayan kişilerin amacı, çoğunlukla kilo vermek ve forma girmektir. Ancak, başlayanların büyük bir kısmı hızlarını alamaz ve yarışlara katılarak devam ederler. Koşmayanlar ise bu sporu, dışarıdan zorlayıcı ve sadece sporcuların yapabileceği bir dal gibi görürler. Çoğu zaman, ‘’peki neden koşuyorsun’’veya ‘’ kaçıncı oldun?’’ gibi bu sporu yapan insanların cevap vermekten sıkılıp, zorlandığı soruları yöneltirler. Bu sorulara cevap vermeden önce, gelin biraz koşunun geçmişini ve tarihte nelerin değişmesinde öncülük ettiğini anlayıp, kendi ilham kaynağımızı belirleyelim.
Koşunun insan hayatındaki hikayesi, yırtıcılar önünde koşmak ya da av peşinde koşmaktan geliyor. Aslında insanoğlunu diğer canlılardan ayıran en önemli özellik, uzun mesafe koşup terleyerek bedeni soğutabilmesi. Belki bir çita kadar hızlı koşamıyor olabiliriz, ama uzun soluklu bir koşuda vücudu aşırı ısınıp, bitkin düşen yırtıcıları yakalayabileceğimiz kesin.
Tarihte insanoğlu, hayatta kalabilme, beslenme, savaşları haber vermenin ötesinde biraz rahatladığında koşuyu spor olarak yapmaya başladı. Olimpiyatlarla beraber aslında sporcular kendilerini dünyaya ifade edebilme, ülkeler kendini dünyaya tanıtabilme imkanı buldu. Sporun birleştirici gücü sayesinde en anlamlı mesajların koşu ve olimpiyatlarla dünyaya yayıldığı kuşkusuzdur. Bu konuda, koşu ile dünyaya güzel mesajlar veren üç kısa hikayeden bahsetmek isterim. Bunlar; 1936 Berlin Olimpiyatlarına damga vuran Jesse Owens, Çek Lokomotifi lakaplı Emil Zatopek ve İlk kadın maraton koşucusu Kathrine Switzer.
Hitler’in Belalısı Jesse Owens
Jesse Owens, tarihte Hitler’e dünyayı zindan eden adam olarak bilinir. Siyahi atlet 1936 Berlin Olimpiyatlarında tam 4 farklı kategoride(100-200-4×100 ve uzun atlama) aldığı 4 altın madalya ile beyaz ırk üstünlüğünün en çok yapıldığı ve ırkçılığın zirve olduğu dönemde tüm dünyaya çok önemli bir mesaj vermiştir. En önemli rakibi olan uzun atlamacı Luz Long’un onu tebrik etmesi ve desteklemesi de sporun içinde barındırdığı diğer çarpıcı mesajdır. Her ne kadar Long, o dönemde bu kadar cesaret isteyen bir hareketi yüzünden cepheye, Owens da ülkesinde Beyaz Saray’a hiç kabul edilmese de bu dostluk yıllarca örnek gösterilmiş, Jesse Owens’ı ülkesinde 1 milyon insan karşılamıştır. Hayatı boyunca gerekli saygıyı göremese daha siyahi atletler için yıllar boyu ilham olmuştur.
Çek Lokomotifi Emil Zatopek
Emil Zatopek, çocukluk dönemini çok zor şartlar altında geçiren, ayakkabı fabrikasında çalışmak zorunda kalan sıradan bir insanken, koşu sayesinde dünyanın tanıdığı ve ilham aldığı bir sporcu oldu. En büyük özelliği, diğer koşuculara hiç benzemeyen kuralsız stili ve acı çekiyormuş gibi bir yüz ifadesiyle koşmasıydı. Kendi deyimiyle, diğer sporcuların dayanamadığı limitler ve zorluklar, çoğu yarışta onun için bir kamçı oluyordu. Dünya’nın onu tanıdığı ve emsali mümkün olamayan başarısı ise 1952 Helsinki Olimpiyat oyunlarında 5.000, 10.000 ve ilk defa koştuğu Maraton(42km 195mt) mesafelerinde Altın madalya alması ve Olimpiyat rekoru kırmasıdır. Sonrasında defalarca farklı rekorlara imza atan çek lokomotifinin hayatı, hak ettiği şekilde ilerlememiş ve halkın yanında olduğu siyasi süreçlerde, hükümetler tarafından sürgün ve zorluklarla geçmiştir.
İlk Kadın Maraton Koşucusu Katherine Switzer
Katherine Switzer’in en büyük hayali, 19 Nisan 1967’da Boston Maratonu’nda koşacak ilk kadın atlet olmaktı. O tarihe kadar, kadın sporcuların bu yarışmaya katılmamasının sebebi, yasak olmasından ziyade kadınların bedenlerinin bu mesafeyi koşmaya uygun olmadığına inanılmasıydı. Ama Katherine, sonrasında tarihe geçecek 261 no’lu yarış numarasıyla hiçbir cinsiyet belirtmeden K.V. Switzer olarak yarışa kayıt oldu. Yarış günü koşuya erkek arkadaşı ile beraber dikkatlerden kaçarak başladı. Belki de onu dünyaca ünlü yapan fotoğraf, tam da basın aracının yanından koşarken, yarış organizatörünün onu fark etmesi ve ‘’defol git yarışımdan’’ diyerek fiziki müdahaleyle onu yarış dışına çıkartmaya çalıştığı fotoğraftır. Bir şekilde erkek arkadaşının da yardımıyla müdahaleden kurtulmuş ve vazgeçmeyerek yarışı bitiren ilk kadın olarak tarihe geçmiştir. Sonrasında, tüm yasaklara rağmen 1972’de kadınlar tekrar maraton koşmaya hak kazandı. Katherine, yıllarca kendinden sonra spor yapan kadınlara ilham kaynağı oldu. Koşuyu bitirdiğinde bunu en güzel şu cümlelerle ifade etmiştir: ‘’Yaşasın! Başardım’’ demek yerine ‘’Yaşasın! Artık bir hayat planım var’’…
Ne şanslıyım ki kendisiyle bir araya gelip sohbet etme şansı da yakaladım.
Koşu sporunda elde ettikleri başarılar ile ilham kaynağı olan kişiler tabi ki bu örneklerle sınırlı değil. Mesela; ülkemizde kadınların koşmaya çekindiği dönemlerde, uzun mesafe koşarak bir ilki gerçekleştiren ve birçok kadına bu konuda ilham veren, Türkiye’nin ilk kadın ultra maratoncusu Bakiye Duran ve Atina’dan Sparta’ya koşulan ve tarihi önemi olan 246km’lik bir yarışı tamamlayan ilk Türk Aykut Çelikbaş aklıma en değerli ilham kaynaklarımdandır…
Aslında tüm hikayelerin ortak özelliği; koşu ile dünyanın değişebileceğine inanmaktır. Bizlere bunu kanıtlayan kahraman sporcularımız, kendilerini en güçlü şekilde koşuyla ifade etmişlerdir. Unutulmamalıdır ki; bu kahramanlar yaşamları boyunca imza attıkları önemli başarıların takdir edildiği bir hayat yaşamamışlardır. Aksine, dönemin baskıcı ve değişimi kabul etmeyen politikaları sebebiyle, hep zorluklar yaşamış ve mücadeyi hiç bırakmamışlardır.
Kilo vermek, kendini iyi hissetmek, sağlıklı yaşamak, rekabet, kendini ifade edebilmek ya da dünyayı sporla değiştirmek…
Peki ya sen hangisinden ilham alıyorsun?
Koşuyla kalın.
Aziz Yiğit Gökalp